Miami’den New York’a gerçekleşmekte olan bu uçuş, beklenmedik bir şekilde insanların tüm hayatını değiştiren bir trajediye dönüşerek havacılık tarihinde derin etkiler bıraktı.
Oldukça basit bir ihmal, yüzlerce insanın canından olmasına neden oldu ve kimse ne olduğunu anlayamadan bu korkunç kaza yaşandı. Küçük bir detayın büyük bir felaketi tetiklediği o an, Eastern Air Lines Flight 401’i tarihe mâl etti.
Lockheed L-1011 model uçak, seneler evvel her şeyden habersiz yola koyulmuştu.
Filo numarası 310 olan Lockheed L-1011, 1972 yılında Eastern Air Lines’a teslim edilen uçaklardan biriydi. Grubun en iyisi olarak kabul ediliyordu çünkü diğer model uçaklara göre daha az sorun çıkarıyordu. Ancak bu uçak serisinin başına bela olan çeşitli üretim sorunları, bu parlak başlangıcı da gölgelemişti.
Lockheed’in sahibi olduğu ve bu uçaklara motor sağlayan Rolls-Royce, uçak serisinin üretimi sırasında iflas etti. Bu mali çalkantı, projeyi daha da karmaşık hâle getirdi ve sistemde üretimsel olarak birçok hata girişi gözden kaçtı. Bu hatalar pek de ciddi sayılamazdı fakat sürekli bakım olduğu sürece.
Bu uçakların da küçük sorunları sürekli bakıma ihtiyaç duymalarına yol açtı. Eastern Air Lines’ın 401 sefer sayılı uçuşunda meydana gelen arıza da diğerleri gibi küçük bir sorundu; ancak bu arıza, mürettebatın pek ilgisini çekmedi ve sonrasında felaketi tetikleyen unsurlar peşi sıra geldi.
Uçağın kaptanı Robert Albin 55 yaşındaydı ve Eastern Hava Yolları’nda 32 yıllık deneyime sahipti.
Uçuş kariyeri boyunca 29.700 uçuş saati biriktiren Albin, oldukça güvenilir ve tecrübeli bir pilottu. Uçuş ekibinde yer alanlar arasında 39 yaşındaki Albert John Stockstill ve 51 yaşındaki uçuş mühendisi Donald Louis Don da vardı. Her ikisi de filoya yeni katılan L-1011’de önemli saatler geçirmişti. Şirket çalışanı olan mühendis Angelo Donadeo resmî olarak izinli olmasına rağmen, bu uçuşta mürettebata eşlik etmişti.
27 yaşındaki Adrianne Hamilton, Texas’ın gurur kaynağı, kıdemli uçuş görevlisi olarak Eastern Air Lines ekibinin başındaydı. 10 kişilik görevli ekibinin sorumluluğunu taşıyan Hamilton, Eastern Air Lines’ın bu uçuşunu mükemmel bir şekilde planlamak için ekibiyle birlikte çalışıyordu.
29 Aralık 1972 günü saat 21.20’de, Eastern Air Lines’ın 401 sefer sayılı uçağı kalkışa geçtiğinde hiçbir problem yok gibiydi.
Uçuşun neredeyse tamamında her şey sorunsuz ilerliyordu. Ancak Miami’ye yaklaşırken iniş takımlarında sorun yaşayan National Air Lines’ın 607 sefer sayılı DC-10 uçağı, bu uçağın önünde beliriyordu. Bu, belki de olacakların habercisiydi. Ancak ekibin dikkatini çektiği de söylenemez.
Saat 23.32’de havada süzülen Eastern 401, yavaşça yaklaşmaya başladı. İniş takımları sorun çıkarmasa da burun iniş takımının ışığı yanmadığı tespit edildi. Eğer arıza iniş takımlarında olsaydı manuel bir müdahale ile çözülebilirdi; ancak kokpit ekibi, prosedürü tekrarlamayı tercih etti. Işık hâlâ yanmıyordu ve kuleye bilgi verildİ. Uçak, sorun çözülene kadar Everglades üzerinde bekleme paternine girdi.
Kokpit ekibi, aydınlatma armatürüyle uğraşarak kontrol edilebilecek ve değiştirilebilecek paneli bulmaya çalıştı.
Biraz arayış sonunda bulduklarında ise işlemin karmaşıklığı karşısında zorlandılar ve yedek ampulü yanlış şekilde yerleştirdiler. Hatalı yerleştirmenin farkına vardıklarında ise tekrardan bir düzeltme çabasına giriştiler. Sonucunda durumun küçük bir sorun olduğunu düşündükleri hâlde durumdan rahatsız olan Kaptan, iniş takımlarını fiziksel olarak kontrol etme kararı aldı.
Kaptan, kontrol etmesi için ekibi burun konisinin içine gönderdi ancak hava o kadar karanlıktı ki göz gözü görmüyordu. Tüm bunlarla uğraşan ekipten hiç kimse otopilotun kapatıldığını ve irtifa kaybedildiğini fark etmemişti. Kule, umutsuzca Eastern 401’e ulaşmaya çalıştı: “Eastern 401, sizi kaybettim, radarda, transponderinizi. Şu anda irtifanız nedir? Eastern 401, Miami.”
Ancak beklenen cevap hiç gelmedi.
Parazitlerle dolu birkaç dakikanın ardından kuleye bir telsiz mesajı ulaştı: “Miami Kulesi, burası Ulusal 611, az önce büyük bir patlama gördük, görünüşe göre Batı yönündeydi. Ne anlama geldiğini bilmiyorum ama bilmeniz gerektiğini düşündüm.”
Alçalmaya başlayan uçağın önce sol kanadı bir suya çarptı ve ardından uçağın geri kalanı onu takip etti. Uçak, yaklaşık 536 km boyunca bataklık ve kuru otlar üzerinde kayarak parçalandı. Kazada 101 kişi hayatını kaybetti, 75 kişi ise mucizevi bir şekilde sağ kurtuldu. Hayatta kalanların her birinin anlatacak kendi hikâyesi vardı artık.
Beverly Raposa, uçağın arka tarafında oturanlardan biriydi ve görüşü servis konsolu ve vestiyer tarafından kapatılmıştı.
Kazadan bahsederken oyuncak bebek gibi sarsıldığını ve uçağın ön tarafında bir alev topu gördüğünü hatırladığını söylüyor. Ön tarafta bulunan Adrianne Hamilton ise her şey kararmadan önce uçağın burnunun şiddetle sağa doğru döndüğünü hissetmişti. Hatırladığı tek şey ise yakıt kokusu aldığı ve yangın çıkmasından endişe ettiğiydi.
14E koltuğunda oturan bir yolcu, öndeki uçağın aniden yok olduğunu fark etmeden hemen önce, kısa bir süre boyunca inişin normal olduğunu düşündü. Gustavo Casado da eşiyle birlikte otururken çarpışmanın şiddetiyle kucağındaki bebeğinin öne doğru fırladığını ve enkazın içinde kaybolduğunu söyledi.
20 dakika boyunca enkaz araması yaparak mucizevi bir şekilde çalılar arasında kaybolan bebeklerini ise bulmuşlardı.
Jerrold Solomon da hayatta kalanlardan biriydi.
Emniyet kemerini çıkardığını ve sersemlemiş bir hâlde bataklıkta dolaştığını hatırlıyor Solomon. Joseph Popson da aynı şekilde mucizevi bir şekilde hayatta kalarak bir su birikintisinin içinde nefes almakta zorlanarak uyanmıştı.
Uçağın motoru hâlâ çalışıyordu ve yanında uyandığı motorun gürültüsü onu bir anlığına sağır etmişti. Diğer birçok yolcunun giysileri paramparçaydı. Kimsenin hatırlamak istemediği bu kaza, bir kâbusa dönüşmüştü.
Robert Marquis ve Ray Dickinson, kazayı fark ettiklerinde bir flyboat ile balık tutuyorlardı. Hemen harekete geçerek kazazedeleri güvenli bir bölgeye taşıdılar ve yardım ekibi yönlendirdiler. Marquis, dökülen jet yakıtı nedeniyle vücudunun her tarafında yanıklar oluşmasına rağmen, bölgeye daha fazla yardım gelene kadar insanları teker teker kurtardığını ifade ediyor.
Resmî raporlara bakıldığında ise Eastern Air Lines’ın 401 sefer sayılı uçağındaki kazanın pilot hatasından kaynaklandığı sonucuna varılmış.
Kaza bölgesinde bulunan parçaların başka uçaklarda kullanıldığına dair çıkan söylentilerin yalnızca bir söylentiden ibaret olduğu iddia ediliyordu. Eastern Air Lines, bu iddialar nedeniyle yasal işlem başlatmayı bile düşünmüş ancak raporların ardından bu girişimi sona erdi.
Eastern Air Lines’ın 401 sefer sayılı uçağının düşüşü, kokpit ekibinin dikkatinin dağılmasını önlemek için yeni protokoller ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına neden oldu.
Günümüzde birçok hava yolu şirketinde, kokpitte sorun çözme süreçlerini daha akıcı, verimli ve güvenli hâle getirmeyi amaçlayan mürettebat kaynak yönetimi kursları bulunuyor. Çünkü küçücük bir ihmal bile 101 kişiyi canından edebiliyor…
Eastern Air Lines’ın bu uçuşu, tarihe en trajik uçak kazalarından biri olarak geçti. Yolcular, insan hatasının bedelini hayatlarıyla ödemelerinin yanında artık hava yolu şirketlerinin uçuş güvenliği için daha fazla protokol geliştirmesi sağlanmış oldu.
Uçak kazaları ile ilgili diğer içeriklerimiz: